bugün

entry'ler (49)

öğrenci için 5 liranın anlamı

kocaeli'de kent kartı dolu olan ve ailesiyle yaşayan öğrenci en azından iki hafta idare edebilir bu parayla. tabi yemeği evde yemek, arkadaşlarla buluşmamak şartıyla. iki hafta sonunda arkadaşlarla burger king'de king boy tavukburger menü yiyebilir bu öğrenci. iki menünün para üstüyle de ranch sos alabilirler.
bu şahıs evde ya da yurtta kalıyorsa, yine kent kartı dolu olmak şartıyla, okul yemekhanesinde 2 kez yemek yiyebilir, 1 lira para üstüyle de şok'tan ucuza çikolata alabilir. hatta 12'li çiklop indirimdeyse ne mutlu ona, 1 liraya ev-yurt arkadaşlarını da sevindirebilir. tabi çikilop insanları ne kadar sevindirirse.
ya da bu fakir öğrenci bim'e gidip tanesi 2.35'ten 2 adet yuva marka dondurulmuş patates alabilir. * bu pataeslerle uzunca süre doyabilir, para üstüyle bir adet halley çakması xl alıp patateslerin üzerine cila yapmış olur.
gördünüz mü ne değerliymiş 5 lira. bu arada bim'de 10 kuruş para üstü kalıyor, onunla da sakız neyim alsın gariban.

felsefeye saçma ve yararsız diyen insan

hayatında hiç adam akıllı felsefe dersi almamış kişidir. bir kere düşünmeyi öğrense felsefenin ne değerli olduğunu anlayacaktır. hatta felsefe sayesinde kazandıkları hayatının bir parçası olacaktır, o fark etmese bile. fakat sistem düşünmemeyi dayatıyorsa insanlara, insanların da felsefe saçma ve yararsız demesi doğaldır.

evlenince kızlık soyadını korumak isteyen kız

toplumun ona vermeye çalıştığı rolleri reddeden kızdır. aslında olaya derinlemesine bakınca bu kızın yaptığı şeyin hiç bir şeyi değiştirdiği yok, yine de erkeklerin egemenliğinin fazlasıyla hissedildiği bir toplumda azımsanacak bir durum değil. aslında bu kızın soyadının değişmesi evlenmeden önce babasının malıyken, el değiştirip kocasının malı olması anlamına geliyor. kimin malı olduğu belli olsun diye de sahibinin soyadını taşıyor. burada önemli olan bu kızın neden annesinin de soyadını taşımadığını tartışmaktır. sahi çok mu zor, ne olur bize annemizin de soyadını verseler? yok ama bazı sivri zekalılara göre kadın incecik zardan ibaret zavallı bir yaratık, erkekle aşık atmak onun ne haddine değil mi? ama zamanın birinde şimdi sahip olduğumuz haklar da yoktu, gün gelir çocuklarımıza kendi soyadımızı da veririz. burada önemli olan kadının kendini mal olarak görmemesidir, işte o gün erkekler güçlerini bizimle paylaşmak zorunda kalacaklar.

çocukken inanılan saçmalıklar

bosna savaşı sırasında üzerinde un yazan united nations yardım kamyonlarını görünce insanlara sadece un götürüldüğünü sanmak, üzülmek.

ders çalışmayan yazar

vize yerine geçecek ödevini yapması gerekirken entry giren yazardır. zaten vize haftasında da gezdi tozdu, şimdi uyuyayım sabah erkenden kalkıp çalışırım dedi, telefonun alarmı çalınca yine uyudu. pişman değil, yine olsa yine yapar.

3 ekim 2010 istanbul depremi

kocaeli'nin yüksek kesimlerinde hissedilmemiştir. adamlar kampüsü boşuna umuttepe'ye yapmamış. *

edit: alakası var mıdır bilmiyorum ama bugün deniz çekilmişti, en azından seka park'ta.

öyle bir geçer zaman ki

dizi başlamadan gösterilen görüntülerde* solcu çocuğun sağ kolunu kaldırıp bildiri okuduğu sahne var, acilen o görüntüler içinden çıkarılmalıdır.

caucasian

(bkz: the caucasian chalk circle)

mahmut tuncer show un cnbce ye transfer olması

(bkz: tonight show with mahmut tuncer)**

almanca

diyelim ki partizipleri öğreniyorsunuz ve bütün kurallar aklınızda. ama öyle bir cümle çıkar ki karşınıza çaresiz kalırsınız, hiçbir şeyi doğru yerine koyamazsınız. mesela bir cümle yazmaya kalksanız on tane şeyi unutursunuz. die, der, das'ı sallamaya kalkınca hiçbir zaman tutmaz, bir yerden sonra doğruluk ihtimalini yüzde olarak hesaplayıp öyle sallamaya başlarsınız. işte tam olarak böyle bir dildir almanca.
fransızca'dan çok daha zor olduğu kesindir.

yaran diyaloglar

sunshine ve arkadaşı b 2. sınıf dersi olan history of english language dersini almaktadır. hemen arka sırada ise bu dersi kaç senedir aldıkları belli olmayan bir abi ve abla vardır. olaylar gelişir;

s: siz kaç girişlisiniz?
a.a: 2003
*s: oha biz o zaman orta sondaydık. (abi ve abla gülmeye başlar)
b: kızım biraz daha çalışalım
a.a: sizce ne sorar deli bekir?
s: biz nerden bilelim, siz bu dersi 2004'ten beri alıyosunuz, asıl siz söyleyin ne sorar.
*

oruçlu ve öfkeli insan

ironi oluşturur. hem de ne ironi.
trafikte kavga çıkarır, pide sırasında kavga çıkarır, bankada kavga çıkarır. ''e ne diye tutuyorsun o orucu'' diye sormazlar mı?

ülkelerinin ender yıldızı olan futbolcular

(bkz: didier drogba)

ölüleri görebiliyorum

genç yaştaki kızının öldüğünü gören bir babanın nasıl acı çektiğini anlamak için yeterli bir cümledir. buyrun okuyun;
http://www.milliyet.com.t....2010/1274594/default.htm

çocuklarını arabada kitleyen ebeveyn

annelik-babalık içgüdüsünden nasibini almamış ebeveyndir. devlet duruma el koymalı, çocukları ailesinden almalıdır.

uluslararasi genclik kamplari

gönüllülük esasına dayanan kamplardır. bu kamplar hakkında unutulmaması gereken de budur, tatile gitmiyorsunuz kısacası. gittiğiniz kampta günlük 6 saat çalışmak zorundasınız, gerçi kampa göre değişir, bazısında daha az çalışabilirsiniz, daha çok çalıştığınız da olur. ''ben hiç çalışmam'' derseniz kamp liderinizin sizi kamptan atma yetkisi var. günde 3 öğün yemek, kalacak yer, duş gibi temel şeyleri sağlamak zorundalar. bu kalacak yer yurt olabilir, çadır da olabilir, misal fransa'daki kamplarda genelde çadırda kalınır. yani kampın açıklamasını iyi okumak lazım. ama iki kişilik oda, oda içinde duş, efendime söyleyeyim havuz gibi beklentileriniz olmasın, asıl amaç topluma hizmet etmek unutmayın.
dünyanın her yerinden kamp bulabilirsiniz, katılcağınız kampa da dünyanın her yerinden gönüllüler gelebilir. ingiltere'den fransa'ya, güney kore'den rusya'ya kadar pek çok ülkeden arkadaş edinebilir, ingilizce pratik yapabilir, delicesine eğlenebilirsiniz.
hemen hemen her konuda kamp bulabilirsiniz. çocuklarla çalışabilirsiziniz, okul boyayabilirsiniz, festival organizasyonunda görev alabilirsiniz, müzikle ilgili kamplara* katılabilirsiniz. ya da ne bileyim, ormanda yürüyüş yollları yapabilirsiniz, arkeoloji kampları bile var isterseniz. *
boş günleriniz olacaktır, bu boş günlerde arkadaşlarınızla çevredeki şehirleri gezin.
kamp lideriniz sizi ucuz iş gücü olarak görebilir, o tarz bir durumda arkadaşlarınızla ''biz gönüllüyüz, ucuz iş gücü değil'' diye isyan edin.
kamp süresi boyunca kalacak yer, yemek gibi şeylere para vermediğiniz için az paraya çok gezebilirsiniz. şahsen ben cebimde 395 euro'ya* roma, floransa, pisa, bologna , venedik ve milano'ya gittim.
gezmek istiyorsanız ülke içi interrail kullanın, bir bilet fiyatına 4-5 şehir gezebilirsiniz.
bu fırsatı iyi değerlendirin, hayatınız boyu hatırlyacağınız hatıralarla türkiye'ye dönün.

pelin batu nun hassiktir ve pezevenk demesi

erkekler söyleyince ayıp olmayan sözler o söyleyince ayıp olmuştur. bu durum ''kadınlara küfretmek yakışmıyor'' deyip, kadını belli kalıplara sokmaktan başka bir şey değildir. canı küfretmek istemiş, küfretmiş. bu kadar basit.

ingiliz aksanı

sürekli amerikan dizileri izledikten sonra duyulduğunda komik gelen aksandır. yine de bizdeki istanbul türkçesi neyse ingiliz aksanı da odur, amerikan aksanına göre daha anlaşılırdır.

sorularıyla baydıran küçük veletler

dünya hakkında pek bi' bilgileri olmadığı için öğrenmeye çalışan veletlerdir. saçma sapan sorularına bile cevap verilmelidir ki hep sorsun, daha çok öğrensinler.

raul gonzalez blanco

eğer beşiktaş'a gelirse bir galatasaraylıya bile beşiktaş forması giydirebilecek futbolcudur.

not: o galatasaraylı benim.